Bay Booth ile Karşılaşmam

Şehrin hemen yanı başında, seksenlerden kalma banliyö bölgesinde bir eve konuk olmaya gittim. Belki orada yaşayan yaşlı bir ahmak vardır ve onunla konuşabilir, yılların onda oluşturduğu deneyim ve bilgiden biraz nasiplenebilirim diye düşündüm. Bahçesinde Konfederasyon bayrağı göndere çekilmişti. "Biraz milliyetçi biri olmalı. Muhtemelen Güneyli." diye bir beyin fırtınası yaptım. "Bugünlerde en az istediğim şey beyaz kıçıma bir kurşun yemek olur. Zira prensiplerine bağlı biri olarak, hayat standartlarımı düşüren şeylerden nefret ederim. Umarım bugün korktuğum başıma gelmez." diye dua ettim.

Evin kapısını çalıp kendimi tanıttığımda, yaşlı ahmak da isminin John Booth olduğunu söyledi. Onunla sohbet etmek istediğimi, çünkü ondan öğrenecek çok şeyim olduğunu söyledim. Beni hemen içeri davet etti. Çok nazik bir beyefendiydi. Bu davranışları ile eminim gençken bir çok kadının kalbini çalmıştı. Adam ikimize birer zift gibi kahve yaptı ve o tatlı konuşmamıza başladık.

Bay Booth yıllarını şehirdeki tek iş kolu olan, araba camları üreten fabrikaya vermişti. Ürettiği araba camının ülkesine katkısından ötürü çok mutlu ve bir o kadar da gururluydu. Bana dedi ki; "Kullandığın araba, yazı yazarken elinde tuttuğun şu kıçı kırık kalem, hatta üzerine oturduğun klozet bile bir emeğin, terin sonucu. Bugün kullandığımız tüm eşyalar çok çalışmanın verdiği başarının ürünüdür. Oturduğun yerden birşeylerin olmasını bekleyemezsin. Ne kadar çok hayal kurarsan, geriye o kadar çok gidersin. Önemli olan yerinden kalkıp, yarına ertelediğin işlere bugün başlamaktır. Unutma ki hiç bir başarı tesadüfen elde edilmez evlat. "
.
.
.
.
Bay Booth dakikalarca konuşmaya devam etti...
.
.
.
.
"Hiçbir şey çalışılmadan elde edilmez. Bir arı bile yavrularını beslemek için tüm gün çiçekten çiçeğe uçar. Bir karınca kış mevsimi gelmeden kolonisi için gezer, boşluk bulabildiği heryere girer, araştırır ve yiyeceğini bulur. Ayrıca karıncalar meraklı hayvanlardır. Öyle kedi gibi merak edip, iki gerinip uykularına devam etmezler. Sen hep merak edeceksin. Araştıracak ve çalışacaksın. Fakat çalışmanında bir seviyesi olmalı. Gözlerini kör edercesine işkolik olmamalısın. Ailenin ve sevdiğin kadının her zaman yanında olacak, ihtiyacı olanların yardımına koşacaksın..." Aman Tanrım! Bay Booth bu düşünceleri ile gözümde bir azize dönmüştü. Camdan içeri her güneş vurduğunda başının üstündeki haleyi görür gibi oluyordum.
.
.
.
.
"Çalış ki var olasın. Yardım et ki herkes insanca yaşayabilsin. Ancak böyle iyi bir vatandaş olabilirsin." Gözümden yaş akarken, kendimi Bay Booth'un elini tutarken buldum. Neredeyse elini öpüp kalbime götürecekken sertçe elini çekti. Ardından "Ahaaaahh" diye inlemeyle karışık bir ses çıkardı. Gözleri kısıldı, yüzü buruş buruş oldu. İhtiyara oturduğu yerde felç iniyor zannettim. Korkuyla karışık dehşet içinde her şeyim içime kaçmıştı. Neyse ki yüreğime su serpecek açıklaması imdadıma yetişti. "Çalışmazsan işte şu karşıdaki mahlukat gibi olursun evlat. İşe yaramaz, pisliğin teki!!!" Kafamı çevirip camdan dışarı baktım. Ancak ortada garip bir durum vardı. Bahsettiği adam bir postacıydı... İçi zift dolu kahve bardağından bir yudum aldıktan sonra hafif bir tebessüm ettim. Ardından konuşmayı, ihtiyara muzipçe bir bakış atıp, devam ettirdim. "Fakat adam çalışıyor. Hergün posta dağıtıyor. Galiba size gelen mektupları pek sevmiyorsunuz." dedim. Filmlerde gördüğümüz insanı dehşete düşüren uzaylı yaratıkların, insanın vücudunun ortasından bir anda çıkması gibi Bay Booth'un içinden de onlara benzer bir canavar çıkıvermişti. "Şu lanet olası kıçını kaldır ve evimden defol! Damarlarımda Güneyli kanı dolaştığı sürece ne senin gibi dönekler ne de (karşı yoldaki postacıyı eliyle göstererek) onun gibi serseriler evime giremez!" diye haykırdı. Bay Booth'u en son çiftesini almaya giderken gördüm. Ben ise Road Runner gibi arkamda tozdan silüetimi bırakarak oradan topukladım. Bir daha o evin yanından geçmeyi bırakın, o mahalleden bile geçmedim. Sonrasında aklımı başıma topladıktan sonra düşünmek için biraz vaktim oldu. Güneylilerle asla şaka olmaz

Bu olayın üzerinden yaklaşık bir sene geçti. Ne zaman o günü hatırlasam beyaz kıçımı nasıl kurtardığımı anımsar, yüzümde bir gülümseme oluşur. İnsanlara ise başımdan geçen bu güzel anı hakkında bir kaç anektod paylaşırım. Bay Booth gerçek bir centilmendi. Tüm hayatı boyunca çalışmış, ülkesi için emek vermişti.

Açıkçası söylemem gerekir ki kendisi beyazların üstünlüğünü savunan lanet olasıca canavardan başka bir şey değildi!

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Her İpucu Yeni Bir Kapı Aralar

LaVita E Bella-2

This is "America"