Korna, İntikamını Almıştı

15 sene önce...
Tıknaz ama kuvvetli bedeni haltercileri andırırdı. Gücü kuvveti yerinde olan basit bir hamaldı. New York şehrinde bir oraya bir buraya koştururdu. Yapım aşamasında olan gökdelenlere kimi zaman cihazları ve oksijen tüplerini kimi zaman da inşaatta çalışan işçilere küfesinde meyveler taşırdı. Ailesine destek olmak için on dört yaşında bu işe başlamıştı. Babası, Richardson henüz 5 yaşındayken Amerika tarihinin ilk spor arabasının altında kalmış ve öbür dünyaya yolcu olmuştu. Evin tek erkeği olarak sorumluluğu o yaşta üzerine almış ve üstüne düşeni yapmıştı. Yaşı ilerledikçe araba kullanmayı öğrenip ucuz bir kamyonet satın aldıktan sonra kendisini hamallıktan kargo taşımacılığına terfi ettirmişti. Limana gelen çeşitli eşyaları ulaştırılması gereken yerlere götürür ve tekrar oradan aldığı başka eşyaları konteynerlere yüklenmek üzere limana geri taşırdı. Araba taşımacılığı ile kazandığı parayla hali vakti yerine gelen Richardson, artık bir eş bulup, kendi ailesini kurma zamanı geldiğini düşünmeye başlamıştı...

Her zaman ki gibi sıcak bir yaz günü, Richardson yoğun New York trafiğinden bunalmış, gitmek istediği yere varabilmek için bildiği tüm tanrılara dua eder hale gelmişti. Teri şelale gibi alnından kaşının kenarlarına doğru akıyor, oradan gözlerinin içine hücum ediyordu. Gözüne giren her bir tuzlu su damlası şaşırtıcı derecede gözünü yakıyordu. Sanki gözüyle bir alıp veremediği varmış da ona haddini bildirircesine dakikalarca gözünü kaşıyıp, yanma hissini geçirmeye çalışıyordu. Bu durum tıkanmış trafiği daha sinir bozucu hale getiriyordu. Yine o anlardan birinde Richardson trafik ışıklarında bekliyordu. Yanan gözüyle yarım kalmış bir işini hallederken trafik ışığının kırmızıdan yeşile döndüğünü fark edememişti. Arkadaki şoförün ısrarlı korna çalışlarından sonra, cehennem gibi sıcak New York gününe ayılmış ve gaz pedalını köklemişti. Ancak o kadar uzun süre dalgın kalmıştı ki hem yeşil ışıkta durmaya devam etmiş, hem de ışık tekrar kırmızıya döndüğünde gazı köklemişti. İki yanlış ne yazık ki üçüncü bir yanlışa imza atıyordu...

Bir hışımla yerinden fırlayan araba soldan gelen arabaya sağ tarafından kuvvetli şekilde bindirdi. Kaza yapmış arabalardan çıkan şoförler birbirleriyle hararetle tartışmaya başladı. Sinirden Odin'in oğlu Thor gibi gözlerinden kıvılcımlar çıkan Richardson'ın beyninde aniden bir şimşek çakmış ve aklı yerine gelmişti. Olanca gücüyle bağırmasını yarıda kesip geriye döndü. Beş dakika önce canını teslim edercesine kornaya basan adamı gözleri ile taradı. Hedefine kitlenen aslan gibi koşar adımlarla arkasındaki arabanın yanına gelerek kapıyı açtı. "Bu muydu senin lanet olasıca kornan?" kükremesinden sonra arabadaki adam daha ne olduğunu anlayamadan bizimki adamın kafasını tuttuğu gibi direksiyona geçirdi. Akabinde adamın kafasını kaldırdı, ve bir daha direksiyona indirdi. Sonra bir daha! Bir daha! Tam on beş defa bu vahşi  hareketi tekrarladı!.. Usanmadan, sıkılmadan tüm nefretini kusup bitirene kadar adamcağızı perişan etti. Adamın burnundan ve ağzından oluk oluk akan kanlar arabada ufak bir göl oluşturmuştu. Ne Richardson ne de bu dehşetli olayı seyreden diğer insanlar olayların bu şekilde sonuçlanacağını tahmin etmemişti. Richardson'ın hacamat ettiği adam oracıkta ,en basit şekilde, kan kaybından hayata veda etmişti. Richardson bu olaydan sonra hapsi boyladı. Tam otuz sene... Sonradan öğrenildi ki, o sabah Richardson evden çıkmadan önce karısı Arya da evden çıkmıştı. Bir daha geri dönmemek üzere...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Her İpucu Yeni Bir Kapı Aralar

LaVita E Bella-2

This is "America"